8 Eylül 2016 Perşembe

Kalpten mi Gidiyorum ?? (panik atağa gel)


Yazmak istiyorum fakat yazamıyorum, beni engelleyen şeyin ne olduğunu çözdüğüm an ( şu an ) itibariyle yazmaya hemen başladım! Neden mi yazamadım? PROGRAMSIZLIK! Evet bu bloggerlığın aynen programsız ve düzensiz bir iş haline gelmesi.. Bu sebeple bundan böyle oturttuğum ve uygulamaya gün itibriyle başladığım düzeni minicik paylaşayım;

Pazartesi - giyim - kuşam- takı- kadın!
Salı - dedikodu
Çarşamba - business
Perşembe - sağlık- ekonomi- siyaset
Cuma- aktivite- eğlence- tatil -mekan
Haftasonu- canım isterse :)

şeklinde bir program yaptım kendime.. Böylelikle hem bir düzen oturtmuş, hem de arkası yarınları pekiştirmiş olacağıma inanıyorum :)

Günün konusuna hemen geleyim; "ÇARPINTI" ! Hani öyle sevgiliyi görünce yerinden çıkacak bir kalp, en dertli sınav başlamadan evvel yerinde duramayan öğrenci çarpıntısı yada Beyonce görmüş gibi pıt pıt heyecanla çarpan yüreğimiz değil! ( Beyonce ne alaka yaa başka popçu mu yok ) Üşenmeyeceğim neden Beyonce dediğimi ifade edeceğim size...Buyrun masamdaki beyonce.. ( görsel algı en şiddetlisidir)
 
 


Çarpıntıya dönecek olursak, asla tarifi mümkün olmayan bir rahatsızlık verir tüm vücuda. Çeşitli sebepler yükleyerek anlam katmaya çalışırız tanımlanamayan bu çarpıntıya. ( tanımlayınca sanki geçecek ya)  İlk yaşadığınızda nefes almakta da güçlük çektiğiniz için "kalpten gidiyorum" zannederiz çaresizce..

Bazen bu ilk çarpıntılarda nefes almakta da güçlük çekmeye başladıysanız en vahimi bu durumdur. Kalp krizi tanısını genellikle kendi kendimize bu zamanlarda verebiliriz.
Kalp krizi diye yapıştırdığımız uydurmasyon tanı ( hayatımda ilk defa cümle içerisinde uydurmasyon kelimesini kullandım )  bizi daha da tetikleyerek strese ve peşi sıra gelen tansiyon düşmesine sürükler. Halbuki tansiyon yüksekliği de çarpıntı yapabilen bir hastalıktır.
Durum karışık efendim, çarpıntı var ve nedenleri mühim! İyi huylu anlık bir vücut dengesi bozukluğu da olabilir, stres ve panik atak başlangıcı da olabilir. Bunlarla birlikte kansızlık olduğunda yine en belirgin şikayet çarpıntı ve halsizliktir. Hazımsızlık da yine çarpıntı başroldedir. Karaciğer hastalıkları ve kalp yetmezliği yine çarpıntıyı da barındıran en ürkütücü hastalık grubudur, çarpıntı mevzu bahis ise!

Çarpıntı ve panik atak gibi sıkıntılı kalp bazlı hadiselerde benim başıma gelenler şöyleydi;

Yaşım 15-16 civarı radyo programları yaptığım heyecanlı dönemlerde bir gün araç bekliyorum durakta ve bir anda ufak ufak bir nabız yükselmesi çarpıntı başladı. Heyecan desem yok, yayın bitmiş eve gidiyorum ne heyecanı? Sonra çarpıntı katmerlendi ve ellerim uyuştu sandım. Bendenize bu korku fazla gelmiş olacak ki bir anda panikten tansiyonum 6- 4 gibi iyiden iyiye düşmüş. O düşüşle bayılıverdim oracıkta. Tanıdıklar bir yardım etti hemen hastaneye gittik. Tansiyon düşmüş vs dedi ama çözüm değil bizim için bu.
Anneyle babanın etrafını evhamlar sardımı yine! Gittik bir çok hastaneye ve sonunda bir özel muayene doktoru .. Kalp kapakçığında bir sarkma varmış ve bu yaşlarda çok sık görülürmüş. Tatlış doktorumuzun iddiası şu ki; sokaktaki her 10 insandan 2 sinde mutlaka vardır bu kapakçık sarkması. Annem Babam perişan tabi, vay efendim kalp sorunu ne demek bu yaşta, ilerde bir gün sorun çıkarır mı bana ? ilaç gerekir mi ? operasyonu var mı ? deli sorular tabi haliyle. Ama yokmuş bir eğlencesi, gayet stabil zaman zaman kontrol ve enerji içeceği - alkol - kahve vs gibi bazı herkese düşman şeyleri tüketmemem gerektiği gerçeği.. Bu gerçekle yüzleştikten sonra daha da ağzıma hiç birini sürmedim :)) ( yalancılıkta bir dünya markası )

Sonrasında bir çarpıntı merasimi daha yaşadık, yakın tarihte geçtiğimiz aylarda.. Onun adı da PANİK ATAK mış! Yine doktorun demesi, stres, düzensiz beslenme tetiklemiş ve bu ruh hastalığına haiz olmuşuz. Yine aynı muhabbetler ama bak aradan geçmiş 10 küsür yıl, buna rağmen doktorun dediği ; sokağa çık 10 kişiden 8 i panik atak .. Rakam biraz daha yüksek tabi. Bu umutlandırıcı mı, hastalıkdaşlarım var diye, yoksa memleketimde sağlıklı insan kalmayacak üzüntüsü mü bilemedim. Arasında bişey işte..
Biz bu çarpıntı, nefes alamama, kötü şeyler başıma gelebilir hissiyatını tanımladık. ( Tanımlamadığım her şey beni yer bitirir çünkü efendim) Şükürler olsun ki bir kaç nöbet sonrası çarpıntılar seyreldi ve kendimi kontrol edebilme yeteneği kazandım. Nefesimi dengelemeye çalışıyorum. Tiyatro derslerinde aldığım nefes egzersizlerinin yıllar sonra işime yaradığını dahi gördüm.
Bir de her şeyden evvel insan ilişkileri önemlidir arkadaş!
Sabah sabah birileri uyandığınızda, işe geldiğinizde şöyle güzel güzel umut dolu konuşmalar yapar, ruhunuzu aydınlatırsa ballı kaymak işte..

Mesela bu sabah bir yöneticimizin yerinde olmak istemedim değil :) Benim içinde sabah sabah  deseydi biri böyle kelamlar hoş olurdu.. Tabi bir dedikoduydu 3. kat lavabosunda gerçekleşen:) kendisi de duymadı ( dedikodu dedikodu )
Ayy diyeceğim şimdi şunun şurasında kaç kişiyiz :))
Sabah efendim iş yerinde temizlik personeli tatlı ablalarla laflıyoruz, sabah dedikodusu ben makyajımı yaparken. Bizim en sevdiğimiz yöneticimizle asansörde karşılamış, döndü geldi ablamız yüzünde güller açmış.
- . .... Hanım ne kadar güzel bir insan ya insan yüzüne bakınca mutlu oluyor, her gün görsem keşke diyorum. Bir insan bu kadar mı samimi olur bu kadar mı iyi olur. diye başlayan bir gıybete tutuştuk ..

İnsanların hakkında hep iyi şeyler söylediğinizde, en güzel insanların en güzel özelliklerini paylaştığınızda da inanın sakinleyeceksiniz. En iyi ihtimalle etrafınızdaki gıybetçiler, doğruluğun güzelliğin dillerden dillere dolanırken her insana ne kadar yakışabileceğini görecektir.
İyilikten zarar gelmez arkadaş.. ( diyene bak hele, biri yanlış yapsın tahammülü ne kadar acaba)

Tahammülü az, herkesi sevemeyen, biraz huysuz, biraz agresif bir insanın içimde barındığı doğrudur. Ama özümde idare ederim be :)

Sevgi ve selametle ...

Günün şarkısı olarak size bir kuble Sezen Aksu' nun kaleminden bir Günseli Deniz şarkısı ikram ediyorum.
Tamda Eylül başlamış ve bir de kalbe girmişken.. ( zamanınız olunca dinlemenizi de öneririm.)

Eyvah, başladı yine o sızı
Bir de ısrarcı, dur durak bilmiyor
Eylül yolcu ederken yazı
Gözyaşım usul usul çiseliyor
Gittim defalarca gittiler
Bir tek yokluğun dinmedi, dinmiyor

Kuruyup gözlerim, dökülür gibi
Ciğerim yerinden sökülür gibi
Acıta acıta öpülür gibi
Tuttu yine bu kalp ağrısı…

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder